Wednesday 23 September 2009

MySpace Yasağını Protesto Ediyoruz!










KISIN SESİNİ ŞU MÜZİĞİN! 
Müzikle yaşayan, müzikle nefes alan bir kişi olarak şahsen müzik çalan bir yerde duymaktan en rahatsız olduğum cümlelerden birisidir “Müziğin sesini kısın” cümlesi. Dinlenmek, paylaşmak, duygu, düşünce ve hayata bakışın ortak bir şekilde özümsenmesi için yaratılmış bir sanatın kısılması, gereksiz görülmesi, sanatçıların ve
müzisyenlerin hor görülüp yok sayılmaları anlamına gelir benim için. Çalıştığım, bulunduğum ve sevdiğim her yerde müzik mutlaka vardır, kimseyi rahatsız etmeden, bulunduğu ortama enerji, mutluluk ve duygu katacak şekilde... Ama gelin görün ki Eylül ayının ikinci haftasının sonlarına doğruydu ülkemizde bağımsız müzik, paylaşımcı müzik, özgür ve yepyeni müzik bir anda sonuna kadar kısıldı. Evet MySpace ve LastFm sitelerinin mahkeme emriyle kapatılması rezaletinden bahsediyoruz.  Hayatını müzikten kazanarak yaşama gayretinde olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kimin hakkının kimden korunduğunu anlayamadığımız bir yasak olarak karşımıza çıkan bu site kapatma kararının, arka planında yaşananların ne olduğunu müzik endüstrisinin çirkin çarklarının içinde yaşamak zorunda olanlar bilebilir belki. Ama müzik dinlemek, müzik üretmek, özgürce paylaşmak ve sesini dünyaya duyurmak gayretindeki insanları aydınlatmak da görevimizdir. Öncelikle hepimizin bildiği gibi MySpace ve Last FM, yasal olarak müzisyenlerin onay verdiği ve çoğunlukla kendilerinin yönettiği bir müzik dinleme portalıdır. Şimdi ülkemizde müzisyenlerin üzerinden para kazanabilmek için ne yapmak gerekli? Çeşitli büyük firmaların son birkaç yılda ortaya çıkartmış olduğu portallara parayla üye olup müziği yasal olarak indirmek lazım. MySpace, aslında pazarlama olarak tam bir cinlik örneği. Müziği siz müzik sahibi izin vermedikçe indiremezsiniz ama hızlı bağlantınız sayesinde indirmiş gibi dinleyebilirsiniz. Böylece ne olur? Çeşitli sitelere para vermeden müzik dinlemenizi illegal yollara başvurmadan da gerçekleştirebilirsiniz. Ayrıca yurt dışında yapılan yeni eserleri günlük olarak takip edebilir, albümü bile çıkmamış sanatçılarla dost olup onların tanınmasına yardımcı olabilirsiniz, hatta onlar da size yardımcı olabilirler. Böyle bir durum için geçtiğimiz ay dergimizin sayfalarında tanıttığımız Run the Red Light grubunu örnek göstermek mümkün. Öte  yandan kayıtlarını bitirmiş olduğumuz, dergimizin diğer editörü Aydilge'nin albümünün masteringleri için de MySpace'ten tanıştığımız Capitol Records'da çalışan Evren Göknar ile profesyonel anlamda iş yaptığımızın da altını çizmek isterim. MySpace'i yasaklamak, adı sanı çok belli olan bir statükocu zihniyetin ceplerini doldurup doldurup taşırmasını sağlamak için yapılmış bir yoldur. Buna suskun kalan müzisyenin, hakkını savunmayan müzik severinse yasaklarla yaşamaya devam etmesi normaldir. Bu yüzyılda müzik dinlemek kimseye sormadan ve danışmadan yapabileceğimiz son özgürlüklerimizden birisidir. İnternetin bu kadar gelişmesinin sebeplerinden birisi de müziğin bağlayıcı ve paylaşımcı ruhu yüzündendir. Bunu bile çirkinleştirip, statükocu ve yasakçı zihniyetle birleştirip bir de üstüne telif haklarını koruduğundan ket vuranlara ise daha yaratıcı ve yasağı desteklemeyen, müziğin özünde olan özgürlüğü ön plana çıkartan yollara başvurmalarını teklif ediyoruz. Alternatif yollar mı istersiniz? Mü-Yap'a üye olan ve sayıları toplamda iki elin parmakları kadar olan plak şirketlerinin yönetim kadrolarıyla yapılacak bir toplantı sonrası, plak şirketlerinin bağlı tuttuğu sanatçıların MySpace sayfaları kendi rızalarıyla deaktif hale getirilebilir. MySpace ve Last FM siteleri telif konusunda anlaşma imzalayana kadar ülkemizde albümü bulunan hiçbir sanatçının sitesinden müzik dinlenmez, öte yandan bağımsız ve sesini kendi imkanlarıyla duyurmak isteyen müzisyenin emeklerine ve söz hakkına ise karışılmamış olur. İşin bir diğer hukuken yanlış bölümü ise Last FM sitesine para vererek üyelik hakkı almış müşterilerin hakları. Ama bu gibi “detay”ları maalesef düşünmek işimize gelmiyor. Telif haklarını koruma adı altında özgür, bağımsız ve yeni müziği engelliyoruz. KISIN ŞU MÜZİĞİN SESİNİ demekten müzik endüstrisini koruma çerçevesi altında bile olsa sıkılmıyoruz. Ama artık buraya kadar. MySpace ve Last FM siteleri açılana kadar sayfalarımızda bu konuya yer vermeye devam edeceğiz. Sonuna kadar AÇIN ŞU MÜZİĞİN SESİNİ diye bağıracağız. (23 Eylül 2009 tarihi itibarıyla MySpace ve Last FM siteleri hala kapalıydı. Mü-Yap başkanı Bülent Forta, telif hakları konusunun çözülmesi durumunda yasakların kalkacağını ve kendisinin de yasağı desteklemediğini belirtti. Yasağı desteklemeyenlerin yasak koymamasını, alternatif ve barışçıl yöntemlere başvurmalarını diliyoruz.)

Monday 14 September 2009

Sanal Gitar Kahramanları Ekran Başına



Guitar Hero 5 tüm dünyada salgın haline geliyor 
Daha önceki müzik ve gitar simülasyonlarını oynamış ve bu hastalığa kapıldıysanız yeni ilacınız 1 Eylül itibarıyla raflardaki yerini almış durumda. Guitar Hero 5, tüm dünyadaki gitar fanatizmini doruk noktalarına çıkartarak ekranlarımızdan bizi selamlıyor. Yeni oyunda bir çok farklı şarkının yanı sıra enstrümanlar, sanatçılar ve gruplar da oldukça geniş bir yelpazede sunuluyor. 3 Doors Down, Nirvana, Santana, Blink 182, Blur ve daha onlarcası çalmamız için bizi bekliyor. PS 3, XBox 360, Wii'den oluşan yeni nesil konsolların internet ağı ile olan ilişkisini de verimli kullanmayı planlayan beşinci oyun, indirilebilir içeriği ile de ömrünü uzatmayı planlıyor. Internet üzerinden dünyanın dört bir yanındaki gitarist adayları ile kapışabileceğiniz oyuna bizim tavsiyemiz çok fazla takılmamanız. Zira gerçek gitarınız, kenara atılmaya gelmez, sürekli ilgi ve çalışma ister. İyi oyunlar.

Tuesday 8 September 2009

Çift Gitarı Uyumlu Kullanabilmek



Ülkemizde bir çok sanatçı ve grupta sahne çift gitarlı bir dağılım görüyoruz. Ama maalesef ben iki gitaristin birbiriyle uyumlu çalabildiği ve birbirini kapatmaktan çok tamamlayan bir sahne aranjesini ülkemiz sanatçılarında pek az gözlemleyebildim. Özellikle genç rock gruplarında sıkça görülen bu sorun, her iki gitarın da biraz kafalarına göre çalmalarından ve sahne aranjesi mantığının ülkemizde oturmamış olmasından kaynaklanıyor. İleriki yazılardan birinde iki gitar aranjelerinin nasıl yapılabileceğini burada tartışacağım. Ama bunu canlı performansta nasıl mükemmele yakın kullanıyorlar görmek için izlenmesi gereken bir video olduğunu düşünüyorum. Alanis Morissette Nulles Part Ailleurs, 1995 konseri. Gitarlarda: Nick Lashley (Stratocaster çalıyor), Jesse Tobias (1965 Fender Mustang çalıyor-ki hastasıyız gitarının ve kendisinin), basta Chris Chaney (bir pop rock grubunda duyduğum en groove bas partisyonlarını çalıyor Chris), davulda ise ileriki yıllarda Foo Fighters'ın davulcusu olan Taylor Hawkins yer alıyor. Müthiş bir performans demek lazım kısaca...

Alternatif Gitar Kayıt Teknikleri Bölüm 1




Müzik endüstrisinin ciddi bir krizin tam ortasında bulunması, en çok biz müzisyenlerin üretim sürecini etkiliyor. Albüm yapmak için gerekli bütçelerin iyiden iyiye düşmesi hatta artık tamamen kesilmiş olması, yapım şirketlerinin sanatçılardan hazır albüm getirmeleri beklentisini de doğuruyor. Peki albüm kaydetmek için gerekli bütçenin bir kısmına sahipsek, bazı kayıtları stüdyo kiralarından kurtularak yapmamız gerekiyorsa? Albüm kayıtlarında kullanabileceğiniz gitar tonlarınızı, evinizdeki sisteminizde yaratabilmenin yollarını araştırdık.

Eğer siz de albüm kayıtlarına hazırlanan ama plak şirketlerinin “Bize hazır albüm getirmeniz lazım!” sözlerini işitmiş müzisyenler güruhundansanız, çok doğru bir yerdesiniz. Diyelim ki sanatçı veya müzik grubu olarak albümün maliyetinin tamamını (ki bu maliyetlere miks ve mastering hizmetleri de dahil oluyor) karşılamamızın imkanı yok. Stüdyo kirası, varsa aranjör maliyeti, solo çalışıyorsak müzisyenlerin ödemeleri derken, iş içinden çıkılamaz bir hale gelebiliyor. Ama hemen ümitsizliğe kapılmayalım. Davul ve vokal kayıtları dışında hemen her türlü kaydımızı alternatif yöntemlerle albüm kalitesine yaklaştırabileceğiniz bu yöntemlerle stüdyo saatlerinizi kısaltabilir, gitar sound'larınızı olduğundan çok daha pahalı duyurabilir, en önemlisi de evinizden çıkmadan işlerinizin büyük bir kısmını halledebilirsiniz. Bu makalemizde anlatacaklarımız alıştığımız ve ileriki sayılarımızda detaylı şekilde inceleyeceğimiz gitar mikrofonlama tekniklerinden tamamen bağımsız, mikrofonsuz gitar kaydetme yöntemleri olarak da özetlenebilir.

Ekipmanlar
Hemen hatırlatalım, birazdan detaylı olarak göreceğiniz tüm yöntemlerin işe yaraması için bir takım olmazsa olmaz ortak ekipmana ihtiyacımız var. Öncelikle ayarları ve bakımları yapılmış iyi bir gitar, tercihan lambalı bir amplifikatör, kaliteli bir akort cihazı, üst kalitede kablolar, kaliteli bir mikrofon preamp'i, yine üst sınıf bir AD konvertör ve gelişmiş özelliklere sahip bir bilgisayar ile son güncellemeleri yapılmış, kullanımına alışkın olduğumuz, sorunsuz bir DAW ilk akla gelenler. Zamandan tasarruf etmek ve stresten uzak durmak için kayıtlara hazır olmamız, şarkı trafiklerine hakim, istediğimiz tonları kafamızda netleştirmiş olmamız da artı bir puan olarak hanemize yazılacaktır. Deneme yanılma yolu hem çok vakit harcamamıza hem de kafamızın karışmasına sebep olacaktır. Eğer son kontroller de yapıldıysa şimdi kayıt zamanı...

Kayıtlar ve Teknikler
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi albüm maliyetlerini elimizden geldiğince düşürmek ama kaliteden olabildiğince ödün vermeden bu işlemi gerçekleştirmek ana fikrimiz. Direkt olarak bilgisayarımızda yapacağımız kayıtlar için kaliteli preamp'lere sahip bir ses kartımız, hatta mümkünse enstrüman girişine sahip kaliteli bir mikrofon preamp'imizin olması büyük fayda sağlayacaktır. Araştırmamızda reamping tekniği, yazılımlar, amplifikatör simülatörü içeren prosesörler, DI Box kullanımı, isolation box kayıtları ve lambalı amplifikatörümüzle hoparlör simülatörü kullanma tekniklerini inceleyeceğiz. Alternatif olarak USB kullanarak gitar kaydetmenin yöntemlerine de değineceğiz.

Yazılımlar
Teknolojinin ve bilgisayar işlemcilerinin gelişmesi, gitar endüstrisinin bilgisayarlarla gittikçe daha da iç içe girmesine yol açtı. Bundan 5 yıl önce oldukça ilkel örneklerini gördüğümüz amplifikatör simülasyon programları, şimdi artık neredeyse gerçeğinden ayırt edilemeyecek ton karakterleri sunmaya başladılar. Piyasada en çok tutulan yazılımlar arasında bulunan IK Multimedia Amplitube, Native Instruments Guitar Rig ve Protools altında çalışan Eleven gibi markaların yanı sıra, ülkemizde çok bilinmeyen ama üstün örnekleme kabiliyetleri ile gitaristlerin saygısını kazanmış Softube gibi firmaların ürettikleri çeşitli yazılımlar da oldukça geniş imkanlar sağlıyorlar. Softube firmasının AmpRoom yazılımı, şiddetle önereceğimiz, vintage tonlara düşkün kullanıcıların keşfetmekten sıkılmayacakları bir ampli simülasyon yazılımı. VST/AU/RTAS/TDM ve VENUE formatlarını destekleyen yazılım www.softube.se adresinden satın alınabiliyor.
Peki yazılımları yardımıyla kayıt işlemini nasıl yapmalıyız? İşin püf noktası, sinyalin olabildiğince temiz bir şekilde bilgisayar ortamına aktarılmasında yatıyor. Bunun için de enstrümanımızı bağlayacağımız preamp'in (ses kartımızın üzerinde bulunan veya ekstra olarak satın aldığımız cihazın) iyi niteliklerde bir cihaz olması şart. Hangi preamp modellerinin üst seviye cihazlar olduğunu ve hangilerinin ülkemizde satıldığını ilk iki sayımızdaki butik preamp dosyamızdan öğrenebilirsiniz. Kayıt halkamızın ikinci ayağında analog gitar sinyalimizin dijital bilgisayar ortamına mümkün olan en kayıpsız şekilde iletilebilmesi için gereken AD konvertör yer alıyor. Ülkemizde en çok tutulan iki marka Apogee ve Lynx ürünleri, öte yandan biz dergimizde kurduğumuz sistemde yurt dışından satın aldığımız ve önümüzdeki aylarda satışına başlanacak Mytek AD konvertörü tercih ettik. Gitardan gelen sinyali mikrofon preamp'inin Hi-Z enstrüman girişine bağladıktan sonra konvertörden geçerek bilgisayardaki DAW'a sorunsuzca geldiğini görmemiz gerekiyor. Şimdi duyduğumuz, gitarımızın karakterinin yanı sıra seçtiğimiz preamp ve konvertörün de renklendirdiği bir gitar sesi. Çıplak gitar tonunu duyduğumuz kanalın insert'ünde açacağımız yazılım, bize kayıtta duyacağımız işlenmemiş gitar tonunu verecektir. Bu sistemin en büyük artısı, miks içinde tonlarımızın nasıl yer alacağını ortalama bir şekilde tahmin edebilmemizdir. Unutmadan hatırlatalım, kayıtları mümkün olduğunca reverb ve delay'siz almaya gayret etmek gerekiyor. Reverb ve delay karakterlerini miks sırasında seçmek çok daha geniş spektrumlara olanak verecektir. Öte yandan delay'li kaydedilmiş bir gitarın en küçük bir zaman hatasında geri dönüş olmayacaktır. Yazılım kullanarak kaydedilmiş gitarlarda eğitimli kulakların algılayabileceği bir takım eksiklikler olabiliyor. Özellikle de drive'lı tonlarda mikrofonlanmış amplifikatörlerin genişliğini ve sıcaklığını yakalamak şimdilik biraz zor görünüyor. Ama yine de yazılım kullanmak, gitar bazlı bir albüm yapılmayacaksa bize göre yeterli performansı verebilecek bir teknik. Dijital bir işlemden geçtiği için kayıtlarımızın genellikle miks aşamasında 2.5-3.5kHz aralığının dikkatli işlenmesi gerekiyor. Şimdilik bu kadar... Yazının ikinci bölümünde daha detaylı kayıt tekniklerinden ve bahsedeceğiz. Görüşmek üzere.

Saturday 5 September 2009

Paul Gilbert Delay Efektleri



Mr Big zamanlarından kalma hayranlığımız hiç bitmez Paulo Gilberto'ya. Burada çılgın bir delay efektiyle yapılabilecekleri gösteriyor. Çaldığı gitar, Ibanez'in SG modeli.

Wednesday 2 September 2009

İnceleme: Heritage H-150 CM


Geçmişin Mirası

Bazı enstrümanları hayatımızda bir defa alırız ve ömür boyunca müzikal yolculuğumuzda bize eşlik ederler. Böyle bir yol arkadaşını seçmek kimi zaman oldukça zorlayıcı olabilir. Eğer refakatçinizin farklı, kendinden emin ve üst seviyede bir gitar olmasını istiyorsanız H-150 modeli Heritage’e mutlaka bir şans vermelisiniz.

Gitar çalanlar için enstrümanları dünyadaki başka hiçbir şeye benzemez. Ben, hayat boyunca kullanılacak bir enstrümanın benim olup olamayacağını çoğu zaman, gitarın kendisinin seçtiğini düşünüyorum. İlk bakışta dikkatimi çekip, elime alır almaz farklı bir özelliği ile beynimin bir köşesine girmediği zaman o gitarın beni istemediğini hissediyorum. Dışarıdan bakanlar için belki saçma bir tespit gibi gelebilir, ama eminim enstrüman çalanlar benim ne demek istediğimi gayet güzel anlamışlardır. Bir elektro gitar satın almadan önce o enstrümanı uzun uzun amplifikatörsüz çalıp, kulağıma ağacın saf sesinden başka bir ses girmemesine özen gösteririm.

Gitarlar arasındaki en büyük tutkum ise Les Paul’dur kuşkusuz. Ağır gövdesi, çoğu versiyonunda alışılması gereken sap tasarımı ve kimi otururken çalmayı zorlaştıran gövde tasarımı gibi nazlarının yanı sıra Les Paul modeli, Gibson’ın yarattığı dünyanın en popüler enstrümanlarından birisi. Les Paul serisinin 1959 modeli ise gitar evreninin bir numaralı seri başı, adeta kutsal kasesi olarak kabul edilir. Peki günümüzdeki Gibson Les Paul modelleri, gerçekten eskileri kadar iyi mi? İyinin ne olduğu, gitardan ne beklediğinizle doğru orantılı olarak değişen bir kavram.

Kısa bir tarih dersi
Gibson modellerinin hala son derece üst seviye gitarlar olduğu bir gerçek. Ama bu durum, onların artık alternatifsiz olmadıklarını gizlemeye de yeterli değil. Bu ay dergimizin test sayfalarına konuk olan Heritage markasının H-150 CM modeli de Gibson Les Paul ile aynı genetik kodlara sahip. Hatta Heritage firması, fabrika olarak bile Gibson’ın eski üretim tesisini kullanıyor. 1 Nisan 1985 yılında kurulan Heritage markası, Gibson’ın yıllarca üretim yaptığı “225 Parsons Street-Kalamazoo, Michigan” adresinde ikamet ediyor. Oldukça ilginç bir kurulum hikayesine sahip olan Heritage’in nasıl hayata geçtiğini gitar severler mutlaka biliyorlardır ama yine de hatırlamakta fayda var: 1984 yılının Eylül ayında Kalamazoo fabrikasını kapayarak tüm üretimini Nashville, Tennessee’deki tesislere taşıma kararı veren Gibson firması yöneticileri, üretim hattında görevli olan tüm luthier’lere de Nashville’e taşınmaları emrini verirler. Öte yandan uzun yıllardır Kalamazoo’da yaşayan ve tüm hayatlarını yaşadıkları şehirdeki aile köklerine bağlayan ustalardan bir çoğu, karşı karşıya oldukları taşınma fikrine pek de sıcak bakmazlar. 1985 yılında giden gider; kalanların elinde ise artık çalışmaları için 1917 yılında inşa edilmiş ve ilk gününden beri gitar imalatı için kullanılmış tarihi bir bina vardır. Kalmayı ve kendileri için üretmeyi seçen ustalar; Jim Deurloo, Marvin Lamb ve JP Moats, aynı yıl Heritage markasını yaratırlar. Şirket ortağı olarak iki Gibson çalışanı ile daha anlaşmaya varırlar: Bill Paige ve Mike Korpak. Mike Korpak bir yıl sonra ortaklıktan ayrılır ve ideal kadro son haline gelir. Sırada üretmek, tasarlamak ve daha da iyisini yaratmak vardır. Tüm ustaların sahip olduğu ortalama 25 yıllık gitar yapım tecrübesi, Heritage markasının en büyük kozudur. Marka ilk modeli olan H-140 kod isimli enstrümanı 1985 yılının NAMM Show’unda dünyaya tanıtır. Müthiş beğeni toplayan bu enstrüman, firmanın başarısı için oldukça iyi bir çıkış noktasıdır.


H-150 CM ve ilk karşılaşma
Uzun yıllarınızı gitar çalmaya verdiyseniz ve elinizden iyi denebilecek çok fazla sayıda gitar geçtiyse, bir enstrümanın kalitesini ilk bakışta kestirebilmek gibi bir özelliği de zamanla geliştiriyorsunuz. Kaliteli gitarlara meraklı olup da H-150’nin kutusunu açar açmaz heyecanlanmayacak bir gitar severi düşünmek bile zor. Zira karşımıza çıkan enstrüman “vintage sunburst” adı verilen rengiyle tüm kozmetik puanları toplamayı kolaylıkla başarıyor. H-150, nitroselüloz boyasının altında yer alan akça ağaç kaplaması ile de dikkat çekiyor. “Flamed” yani alev desenli bombeli akça ağaç üst kaplamanın alt bölümünde yer alan gövde ise maun ağacından. Gibson modellerinde de aynı şekilde gördüğümüz bu özellikler aynı beklediğimiz gibi. Akça ağacın üst kısımlarda kullanılması, maunun karanlık ses karakterini ile biraz olsun açabilmek. Gitarın tek parça sapında da maun ağacı kullanılıyor, klavyenin üst kısmı ise gül ağacından. Perde simgeleri trapez olarak seçilmiş Heritage H-150 modeli, krom rengi donanımlara sahip. Köprü ve akort kulakları da alıştığımız Gibson Les Paul özelliklerine sahip.

Şimdi çalma zamanı
Sıra Heritage’i kutusundan çıkartıp çalmakta. Gibson’lardaki gibi ağır bir gövde sahip enstrüman, ‘60’lı yılların stilinde bir klavyeye sahip. Literatürde “60’s D” olarak geçen bu sap tasarımının arka kısmı akustik gitarları andıran, dolgun bir his veriyor. Test için kullandığımız modelin tel yüksekliği benim çalımıma göre biraz yüksekti. Ona rağmen oldukça akıcı ve rahat çalınabilen bir sap tasarımına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ampliye takmadan önce uzunca bir süre akustik sesiyle denediğimiz enstrümanın ağaç sesi ve sustain’i gerçekten başarılı. H-150’nin çıplak sesi oldukça dengeli, akor basımlarında tüm sesleri tek tek duyurabilen bir yapıya sahip. Peki ampli ile çalımlarda bizi ne gibi sürprizler bekliyor? Heritage’i eski bir Peavey Classic 30 kombo, Marshall Silver Jubilee kafa ve Laney VC 50 kombo modelleriyle deneme şansına eriştik. Enstrümanın üzerinde standart olarak Seymour Duncan Seth Lover manyetikler bulunuyor. Seth Lover modelini bilenler biliyordur ama bilmeyenler veya daha önce bu model manyetikleri kullanmamış gitaristler için küçük bir hatırlatmada bulunalım. Seymour Duncan firmasının humbucker’un mucidi olarak tanınan Seth Lover ile beraber tasarladığı bu model, aslında orijinal 1955 yılı PAF manyetiklerin bir klonu. Karakter olarak flat bir tonaliteye sahip bu manyetik, sap kısmında kullanıldığında eğer gitar da koyu karakterli bir enstrümansa o zaman fazlasıyla koyu bir karaktere bürünebiliyor. H-150’de de aynı bu durum ile karşı karşıyayız. Temiz tonlarda harika bir detay ve denge sunan Seth Lover’lı Heritage, drive’a girdikçe biraz kapalı bir karaktere bürünüyor. Heritage sanki bir caz gitarıyla drive’lı tonlarda çalıyormuş gibi hissettiriyor kimi zaman. Köprü manyetiğinde ise tipik eski tip rock tonlarını yakalamak için en ufak bir çaba sarfetmeniz gerekmiyor. Zira o tonlar zaten orada. Özellikle indie ve alternatif rock sound’larında tercih edilebilecek dengeli, crunchy ve detaylı bir sound’a sahip Heritage, istendiği anda direkt olarak blues ve jazz moduna da kolaylıkla girebiliyor. Bu enstrümanı kullanmadan önce hakkında okuduğum tüm incelemelerde, Heritage’in her türlü müziğe rahatlıkla uyum sağlayabildiğinden bahsedildiğine dikkat etmiştim. Gerçekten de gerek rock, gerek blues ve caz, gerekse pop kayıtlarında son derece kullanışlı bir yapıya sahip. Üst kalitede bir enstrümandan beklendiği gibi kendi karakterini sabit tutarken müziğin gerektirdiği uyumu sağlamakta zorlanmıyor. Sound Dergisi ekibi olarak Heritage ile yaptığımız kayıtlarda aklımıza takılan tek konu, sap manyetiğinin biraz kapalı bir karakter sergilemesi oldu. Bu durum bütünüyle kişisel bir bakış açısı olup bir EQ pedalıyla rahatça üstesinden gelinebilen bir detay. Öte yandan temiz arpejlerde ve jazzy tonlarda daha önce de belirttiğimiz gibi Heritage son derece transparan ve detaylı bir karaktere sahip. Klavye olarak eğer bir Les Paul kullanıcısıysanız, alışkanlık konusunda sorun yaşamayacaksınız ama bu tip bir gitarı ilk defa kullanacaksanız ilk birkaç gün sap ve tuşeye alışmakla geçirebilirsiniz. Bu durum aslında her yeni alınan gitar için de geçerli bir tespit.

Son olarak
ABD’de oldukça geniş bir hayran kitlesine sahip olan Heritage markasının içinde bulunduğumuz şu kriz zamanında ülkemize gelebiliyor olması bile aslında şaşırtıcı. Türkiye’ye Pluton Müzik tarafından ithal edilen Heritage modelleri, köklü bir geçmişe, kalitesinden ödün vermeyen bir üretim mantığına sahip. HS-150 modeli de her tarza uyum sağlaması, sustain’li, dengeli ve detaylı ton yelpazesiyle üst sınıf bir gitar alacak gitaristlerin mutlaka duymaları ve denemeleri gereken bir enstüman. Ülkemizde 2799 Dolarlık bir etikete sahip enstrüman, www.plutonmusic.com adresinde satılıyor.

Teknik Özellikler
Heritage H-150
Sap: 17 derece eğimli kafa, tek parka maun sap.
Tuşe: Gül ağacı, 24-3/4 inch skala, 22 perde, krem rengi binding, sedef trapez pozisyon işaretleri.
Gövde: Maun gövde, akçaağaç üst kapak, krem rengi binding ve pena muhafazası (pickguard).
Gövde ölçüleri: Kenar kalınlığı - 2 ½ inch, gövde genişliği - 13 ½ inch, gövde uzunluğu - 17 ¼ inch.
Elektronik: 2 x Seymour Duncan krom kapaklı humbucker manyetik; 2 volume, 2 ton, manyetik seçim switch.
Fiyat: 2799 Dolar
Rakipleri: Gibson Les Paul Standart, PRS Singlecut.
İletişim: Pluton Müzik. www.plutonmusic.com