Thursday 15 July 2010

40 Yıl Sonra Hendrix!


Modern rock müziği ve gitarının en büyük ilham kaynaklarından birisi olan Jimi Hendrix'in, 1969 yılında yapmış olduğu ve daha önce yayımlanmamış 12 kayıtlı eserden derlenen “Valleys of Neptune” isimli albümü Mart ayı başında Avrupa'da Sony etiketiyle piyasaya sürüldü. Albümün prodüksiyon hikayesini merak ediyorsanız, prodüktör Eddie Kramer'in ağzından Jimi ve “Valleys of Neptune”

Gitar çalanların çoğu, Hendrix ile ilk müzikal tanışıklığını mutlaka hatırlar. Jimi'nin dinleyici üzerinde öyle bir etkisi vardır. Bana soracak olursanız, 1992 yılında Akmar Pasajı'nda dolanırken eski bir plaktan çalan ve dünyanın bir başka olduğu, farklı duyulduğu, şimdikinden çok daha değişik, çok daha pastel renklerle yaşandığı belli olan bir zamanından gelen notalara doğru çekildim. Çalan parça Hendrix'in yorumuyla bambaşka yerlere çekilmiş olan All Along The Watch Tower'dı. Daha sonrasında Purple Haze, Hey Joe, Little Wing gibi klasikleri de dinleyerek gitar dünyasının adı konmuş ilk kahramanının (ki daha sonra Guitar Hero teriminin de doğmasına vesile olacaktı kendisi) açtığı sonsuz dünyaya ilk adımları atmış oldum. Hendrix hayranlığımda rahmetli Yavuz Çetin'i aralıksız onlarca kere canlı izleme ve Little Wing ile Red House cover'larında nasıl bir performans sergilediğine şahit olmamın da ciddi bir rolü vardır mutlaka. Yavuz Çetin'e bir gün şans eseri aynı masada denk geldiğimde ona masadaki dostlarının bir soru sorduklarını duydum: “Yavuz böyle çalarken kendini nasıl hissediyorsun?” Yavuz'un cevabı çok netti: “Sanki Hendrix içimdeymiş gibi, kendimi ona yakın hissediyorum bir şekilde.”

Bana sorarsanız Hendrix'in vokalinde ve gitarına dokunuşunda diğer müzisyenlerinkinden farklı, daha ulvi ve dünya dışından geldiğini hissettiren bir sihir var. Bunu Erkan Oğur'un tuşesinde, Fazıl Say'ın piyanosunda da aynı şekilde duyduğumu düşünüyorum. Pek tabi ki Hendrix'i canlı dinleme şansını bulamadım ama elime geçen her türlü kaydını, plağını, bootleglerini, videosunu dinleyip izlediğim aynı şekilde kilitlendiğimi farkediyorum.

Bir çoğumuz, “Hendrix'in daha önce yayımlanmamış eserleri” lafında fena halde aşinayız. Zira rock müzik dünyasının adeta ilahı olmuş bir ismin -üstelik de 28 yaşında hayattan göçüp gitmiş genç bir yeteneğin- çeşitli yayıncılar tarafından farklı şekillerde mikslenmiş, sanatçının hayatında çalışmadığı isimlerle çalışmış gibi gösterildiği üst üste kayıtlarla edit edilmiş eserlerini duymuşuzdur. Ben ki ciddi bir Hendrix dinleyici olduğumu söylemeliyim, yıllar önce bootleg ve “daha önce yayınlamamış” eserleri dinlemeye çalışmaktan usandığımı itiraf etmeliyim. Birbirinden ilgisiz, tamamlanmamış, demo şeklinde piyasaya sunulmuş, çalanın kim olduğu ayırt edilemeyecek kirlilikte onlarca eser, yıllardır biz gerçek fanların hassasiyetini suistmal etmek için, sanatçının itibarını beş paralık etmek pahasına kamyon yüküyle piyasaya çıkıyordu. Neyse ki Hendrix ailesi bu durumun rahatsız edici boyutlara vardığını çoktan fark etmiş durumdalar ve sanatçının tüm kataloğunu kendi üzerlerine geçirdiler. Şimdi ise Sony Müzik, bu eşsiz katalog için yayın hakları konusunda aileyle bir işbirliği yaptı ve sanatçının yayınlanmış yayınlanmamış tüm eserleri, artık Sony Music etiketiyle analogdan dijitale (LP'den DVD ve mp3'e kadar) her türlü medya üzerinden ulaşılabilecek. Koleksiyonerler için kutu setler ve daha önce duyulmamış başka kayıtlar da gün ışığına çıkacak, daha önceki albümlerin ise yeni baskıları farklı dinleyici profilleri göz önünde bulundurularak yayınlanacak. Experince Hendrix Derneği'nin başkanı, aynı zamanda Jimi Hendrix'in üvey kız kardeşi Janie Hendrix de bu birlikteliğe sıcak bakıyor ve Jimi Hendrix isminin büyüklüğünün dijitalleşmiş dünyada unutulmaması gerektiğinin altını çiziyor.

Londra Olympic Stüdyoları

Valleys of Neptune'a kısa bir bakış
Çoğu 1969 yılında Londra Olympic Stüdyoları'nda kaydedilmiş bir albüm olan Valleys of Neptune'da toplam 12 daha önce duyulmamış parça bulunuyor. Evet bazı şarkıları daha önce dinlemiş olabilirsiniz -mesela Stone Free gibi- ama burada duyacağınız tüm şarkıların aranje ve çalımları daha öncekilerden tamamen farklı. Yani bazı şarkıları hem biliyor hem de bilmiyoruz gibi ilginç bir durum var. Ben bu duruma karışıklığı önlemek için ilk defa duyuyorum gözüyle bakıyorum. Albümün “Stone Free, Valleys of Neptune, Bleeding Heart ve Hear My Train a Comin'”den oluşan ilk dört parçası ile “Ships Passing Through the Night ve Lullaby for the Summer” şarkıları New York Record Plant Stüdyoları'nda kaydedilmiş. Geri kalan parçalar ise Olympic Stüdyoları Londra imzası taşıyor. Stüdyolar ve kayıtların yapıldığı kıtalar bile birbirinden farklıyken, albümün 2010 Mart çıkışı için çalışılan isim 1967'den beri Jimi'nin kayıtlarının başında bulunan tanıdık bir sima: Evet çoğumuzun hem prodüktörlüğü, hem de müzik prodüksiyonu üzerine yazmış olduğu kitapları sayesinde yakından tanıdığımız Eddie Kramer.

                                                                      Eddie Kramer

Peki Kramer, Valleys of Neptune ile ilgili neler düşünüyor? “O yıllar, Hendrix'in bir fenomen olarak parladığı ve hiç sönmemek üzere yıldızlaştığı yıllardı. Ben 69'da Jimi'nin yeni kurmakta olduğu Electric Lady stüdyosunun inşasında ve Led Zeppelin'in bir projesinde çalışıyordum; o yüzden bu albümde dinleyeceğiniz sadece üç parçanın (Stone Free, Valleys of Neptune ve Mr Bad Luck) 1969 yılında kayıt ve orijinal mikslerini yapmıştım. Özellikle Olympic'te gerçekleştirilen kayıtların hiç birinde overdub yok. Yani o gün Jimi ve Experience orada ne çaldıysa hemen hemen aynı şekilde albümde duyabilirsiniz. Aslında grup olarak daha sonradan bir efsane olarak anılacak Albert Hall Konseri'ne hazırlanıyorlardı ve Jimi neyi nasıl çaldıklarını duymak istiyordu. Bu kayıtların temeli de o deneyselliğe dayanıyor.”

Bu albümdeki kayıtlar aslında sadece Jimi ve tayfasının provalar sırasında yaptığı standart kayıtlardan mı oluşuyor? Kramer'in bu soruya cevabı net ve kesin: “Bu kayıtlar kesinlikle provalar sırasında bir şekilde mikrofon konup yapılmış kayıtlar değil. Jimi ve grubu, neler yaptıklarını duymak, neleri daha iyi yapabileceklerini ve sınırlarını görmek için sürekli kayıt yapmak istiyorlardı. Daha sonra saatlerce üzerinde konuşuyor, yeni fikirler üretiyor ve işleri üzerinde tartışıyorlardı. Valleys of Neptune, Jimi ve grubunun en ateşli, en yenilikçi olduğu ve Jimi'nin müzikal olarak farklı bir boyuta geçmeye hazırlandığı dönemden kalan belgesel niteliğindeki kayıtlar aslında.” Hemen belirtmek lazım, Olympos Stüdyoları'nda yapılan tüm kayıtlar canlı olarak gerçekleştiriliyordu. Yani burada duyduğunuz kayıtlar biraz önce de söylemiş olduğumuz gibi o gün çalındığı haliyle albüme kondu ve editten geçirilmedi. Kramer'in yer almadığı kayıtlar da aslında emin ellerdeydi. Kramer dışında Jimi, 1969 yılında Olympic'te Kramer'in asistanlığını yapan George Chkiantz ile gayet uyumlu bir çalışma ortamı kurmuştu. George, bir çok açıdan Kramer'e benzer yöntemlerle çalışıyordu ve özellikle editing (bantlı sistemlerde bant kesme-yapıştırma yoluyla) konusunda tam bir cambazdı. Projenin New York'da kaydedilmiş kısımları ise aynı zamanda Record Plant Stüdyoları'nın ortaklarından Gary Kellgren tarafından gerçekleştirilmiş. Kellgren ile ABD'ye geldiğinde tanışan Kramer, “Büyük bir yetenekti ve kayıt açısından bakıldığında birbirimize oldukça benzediğimizi söylemeliyim.” diyor meslektaşı için.

Jimi ve teknoloji bir araya geliyor

Valleys of Neptune albümü için Eddie Kramer iki farklı stüdyoda çalışmak durumunda kalmıştı. Albümün, daha doğrusu parçaların 2010 yılındaki versiyonlarının son halleri LAFX Stüdyoları'nda modifiye edilmiş bir klasik API masada ve eskiden Legacy olarak bilinen artık adını MSR adıyla anılan stüdyoların “C” odasında bulunan SSL 9000 masada mikslendi. Elinde 4 kanal bantlardan tutun, 16 kanala kadar türlü türlü malzeme bulunan Eddie Kramer, Valleys of Neptune için teknolojinin nimetlerinden de faydalanmaya karar vermiş. “Evet Pro Tools kullandım ve bir çok yazılımdan da fazlasıyla yardım aldım. Ama bana inanın Jimi tam bir alet edevat fanatiğiydi ve şimdi yaşasaydı çok büyük ihtimalle bu teknik ekipmanı beraber kullanıyor olurduk.” diyor konu hakkında. “Yazılımları, özellikle makara bantların bozulmuş ve distorsiyona uğramış kısımlarını düzeltip, sesleri doğru duyurabilmek amacıyla kullandım, yoksa aşırı prodüksiyonlu bir iş ortaya çıkartmak için değil. Jimi'nin sihiri zaten yalın olmasında yatıyor.” 1967-1987 yılları arasında yapılmış bir çok kayıt ile cebelleşmek zorunda kalan Kramer, Hendrix'in ölümünden 17 yıl sonra hangi kayıtların nasıl yapıldığı sorusuna da ilginç yanıtlar veriyor. Jimi öldükten tam 17 yıl sonra albüm kaydı mı? Nasıl yani? “Chas Chandler, 1967 yılında yapmış olduğumuz kayıtların master teyplerini elinde tutuyordu. 1987 yılında Jmi'nin grubundaki Noel ve Mitch'i arayıp bu kayıtlar üzerinde oynamalar yapıp yapmayacaklarını sormuş. İkili de ilginç olabileceğini düşünerek Jimi'nin ölümünden 17 yıl sonra overdub işlemine girişmişler. Ortaya çıkan işin bir kısmı hakikaten çok başarılı, bir kısmı ise bence 1967 yılındaki haliyle bırakılmalıydı. Nitekim benim yaptığım da tam olarak buydu. 67 ve 87 kayıtlarını aldım, en beğendiğim bölümleri editledim. Ortaya istediğim gibi bir sound çıkardım. Yani Valleys of Neptune albümünün New York kayıtlarında bolca edit ve overdub mevcut. Ama bunu Jimi'nin seveceğini düşündüğüm şekilde, işin orijinalliğine zarar vermeyecek şekilde gerçekleştirdim.” Peki ya alet edevat konusu? Kramer'in bu albüm sırasında kullandığı ekipmanda favorileri neydi? Eddie Kramer bildiğiniz gibi Waves yazılım firmasıyla anlaşmalı olarak çalışıyor ve bu sorunun cevabını sektörü takip eden okuyucularımız muhtemelen bildiler. Ama Kramer özellikle bant kayıtları dijital ortama geçirirken çok titiz davrandığını ve analog sistemin içerdiği her türlü ince detayı olabilecek en milimetrik kayıplarla Pro Tools'a geçirmek istediğini belirtiyor. Bunun için de konvertörlerin mükemmel olması gerekiyor. İşte beklenen soru:

Kramer analog bant kayıtlarını Pro Tools'a geçirirken hangi A/D konvertörden faydalandı?

Pro Tools ortamına geçerken kayıpsızlık asıl amaç tabi. BURL Audio B2 A/D konvertör seçtiğim cihaz oldu. Bunu sevmemin sebebi, cihazın içinde transformer'lar bulunması ve çıkan sound'un bayağı analog gibi duyulması.” Dijital ortama geçinceki işlem ise biz bilgisayar nesline biraz daha yakın: “Pro Tools'a geçilir geçilmez yazılımlar devreye girdi. Ama bunu daha önce de belirttiğim gibi bozuklukları temizlemek ve müziği olması gerektiği gibi duyurmak maksatlı yaptım. Waves yazılımları her zaman olduğu gibi ilk tercihim oldu. Özellikle “Helios” ve “The Pie” limiter yazılımları yeni çıkmış olmasına rağmen çok sık başvurduğum programlar oldu.”

Kramer'ın yeni albüm için aklındaki miks anlayışı, Hendrix'in gitarını sanki Jimi odamızda çalıyormuş gibi duyurmak olmuş. Bunun için gitaristin gitar tonlarına dokunmak yerine, onun tuşesini daha belirgin kılmak ve miksi bize yakın yani “in your face” tabir edilen şekilde yapma yoluna gitmiş. Analog ve dijital dünyanın hibridi şeklinde özetlenebilecek bir sistem kuran Kramer; Millenia stereo EQ'yu bus'ta kullanırken, eskilerden bir SSL limiter'dan da faydalanmış. Urei 1176 Compressor, LA-2ACompressor, Pultec gibi modellerden de beklendiği gibi yardım almış. 15 ips Dolby SR makaralara miks yapıldıktan sonra BURL konvertörle yine Pro Tools'a geçiş yapılmış.

Peki Kramer'ın en çok etkilendiği parça hangisi diye soracak olursak, albümle aynı adı taşıyan single, meşhur ses mühendisinin cevabı. Bunun sebebi ise basit.... Jimi'nin iki farklı versiyondaki çalımının bir harmanı olarak duyduğumuz parçanın bu son hali, için bir 1969 konseri, bir de 1970 konserinin kayıtları kullanılmış. İşin çarpıcı yanıysa sadece gitar vokal olarak seslendirilen ilk versiyon ile orkestra eşliğinde kaydedilen ikinci versiyonun metronomları birebir aynı olarak çalınmış ve performansların hiç birinde en ufak bir çekme, sarkma veya entonasyon bozukluğu olmamasıymış. “Bu biraz korkutucu ve sinir bozucuydu tabi” diyor Kramer ve ekliyor, “Bir insan bir yıl arayla, farklı insanlarla aynı groove ve metronomla hiç hatasız nasıl çalar anlamak mümkün değil”

Son olarak

Modern zamanlarda kaydedilmiş, post modern çağda farklı bir bakış açısıyla hayata geçirilmiş bu Hendrix albümü, bir çok otoriteye göre 2010'un albümü olmaya aday. Benim için de bu yıl içinde dinlediğim en farklı ve kendini dinlettiren albüm olan Valleys of Neptune, ileriki aylarda ülkemizde de satışa sunulacak. Bana sorarsanız hem müziğe, hem Hendrix'e hem de gitara olan saygımızdan mutlaka alınmalı ve arşive konup gözümüz gibi bakılması gereken, yeni ama yaşını başını almış bir başyapıt ile karşı karşıyayız...





Albümün miksleri sırasında Jimi'nin gitar tonlarına mümkün mertebe büyük müdahalelerde bulunulmadı. Daha yakın ve sıcak bir ton yakalamak için analog ve dijital birlikteliğinden oluşan hibrid bir sistem kuruldu.